Lisans-ı hal lisan-ı kalden entaktır ne demek ?

Turkmen

Global Mod
Global Mod
[color=]Lisans-ı Hal, Lisan-ı Kal’den Entaktır: Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bir Analiz[/color]

Herkesin duymuş olduğu, ancak anlamını pek de tam kavrayamadığı bir kavram vardır: "Lisans-ı hal, lisan-ı kalden entaktır." Bu cümle, Türk kültüründe çokça yer bulan bir deyimdir ve yüzeyde oldukça derin bir anlam taşır. Kimileri bunu hayatın gerçeği olarak kabul ederken, kimileri de bu söylemi fazla soyut bulur. Lisan-ı hal, kişinin içsel halini; lisan-ı kal ise sözcüklerle ifade edilen durumu simgeler. Ancak bu iki dil arasındaki kopukluk, toplumsal yapıyı ve bireylerin ilişkilerini nasıl etkiler? Erkeklerin ve kadınların bu durumu nasıl algıladıkları, bu farklı bakış açılarını nasıl şekillendiriyor? Bu yazıda, bu derin temayı toplumsal cinsiyet perspektifinden ele alacağım.

[color=]Lisans-ı Hal ve Lisan-ı Kal: İçsel Durum ve Dışa Yansıyan Sözler[/color]

Türkçeye Arapçadan geçmiş bu deyim, bir bakıma iç dünyamızla dış dünyamız arasındaki uyumsuzluğu, bir diğer deyişle hal ve kelam arasındaki farkı tanımlar. Lisan-ı hal, aslında bir kişinin duygusal, düşünsel ve psikolojik durumunu ifade eder. Kişinin içsel halinin, dışarıya yansıyan durumu ile her zaman örtüşmediği gerçeğini gözler önüne serer. Bu, toplumsal anlamda da büyük bir gerçeği simgeler: İnsanlar dış dünyaya ve başkalarına sürekli bir yüz gösterirler, ama asıl kimlikleri ve hissettikleri bazen bambaşka olabilir. Peki, bu hal ve kelam arasındaki çatışma, cinsiyetler arası ilişkilerde nasıl bir etki yaratır?

[color=]Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımları[/color]

Erkeklerin genellikle daha stratejik ve çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirdiği, toplumsal bir gerçekliktir. Erkekler, lisan-ı hal ve lisan-ı kal arasındaki farkı bazen daha mantıklı bir biçimde ele alır ve içsel durumlarını dışa yansıtmak yerine, daha çok “işe yarar” çözümler üretmeye odaklanırlar. Örneğin, bir erkek stresli olduğunda, bu halini çevresine yansıtmak yerine, çözüm aramaya odaklanabilir. Duygusal bir meselede, ne yapması gerektiğine dair daha doğrudan bir yaklaşım sergileyebilir. Burada, hal ve kelam arasındaki bağlantı daha belirgin bir şekilde kopmuş olabilir.

Bu yaklaşım, erkeklerin toplumsal olarak "güçlü" ve "mantıklı" olma beklentisinden kaynaklanıyor olabilir. Erkeklerin hislerini dışa vurmak yerine daha çok sorun çözme üzerine yoğunlaşmaları, toplumsal normlara uygunluk adına yaptıkları bir davranış biçimi olarak görülür. Örneğin, evde bir sorun yaşadığında, bir erkek bu durumu çözme odaklı hareket edebilir; empati yapmak yerine, neyi değiştirebileceği ve nasıl bir çözüm sunabileceği üzerine düşünür. Bunda, toplumsal rollerin ve kültürel beklentilerin etkisi büyüktür.

[color=]Kadınların Empatik ve İlişkisel Yaklaşımları[/color]

Kadınlar ise genellikle daha empatik ve ilişkisel bir yaklaşımdan beslenirler. Lisan-ı hal ve lisan-ı kal arasındaki farkı ele alırken, kadınların içsel durumlarını dışa vurma biçimleri daha duygusal ve derindir. Kadınlar, bir sorunu ya da sıkıntıyı dile getirmeden önce, empatik bir şekilde başkalarının hislerini anlamaya çalışabilirler. Bu noktada, hal ve kelam arasındaki fark daha çok içsel bir çatışma yaratabilir. Kadınlar, bir meseleye ilişkin duygusal yoğunluklarını, kelimelerle anlatmakta bazen zorluk çekerken, diğer zamanlarda içsel durumlarını kelimelerle ifade edebilmek için büyük bir çaba sarf ederler.

Kadınların içsel durumlarını dışa vurma biçimleri, toplumun onlara yüklediği "nazik" ve "duygusal" rollerle şekilleniyor olabilir. Empatik olmaları beklenirken, bazen kendi hisleri ve içsel dünyaları hakkında konuşmakta zorluk yaşayabilirler. Burada, lisan-ı hal ile lisan-ı kal arasındaki fark, daha da belirginleşir. Kadınlar, çoğu zaman ilişkilerdeki hassasiyetleri vurgularken, kendilerinin de bu ilişkilerde bir denge unsuru olduklarını ifade etme ihtiyacı hissederler.

[color=]Toplumsal Normlar ve Cinsiyet Rolleri: Hal ve Kelam Arasındaki Farkın Şekillendirdiği İlişkiler[/color]

Hal ve kelam arasındaki fark, sadece bireylerin içsel dünyasını değil, aynı zamanda toplumsal normları ve cinsiyet rollerini de şekillendirir. Erkeklerin stratejik, çözüm odaklı ve mantıklı olmaları beklenirken, kadınlardan daha duygusal, empatik ve ilişkisel olmaları talep edilir. Bu cinsiyet rollerinin etkisiyle, hem erkekler hem de kadınlar, toplumsal beklentiler doğrultusunda içsel dünyalarını dışarıya farklı biçimlerde yansıtırlar. Erkekler, bazen duygularını bastırarak daha rasyonel bir tavır sergilerken, kadınlar bazen duygusal yoğunluklarını abartarak, toplumsal beklentileri aşan bir şekilde içsel durumlarını dışa vururlar.

Bu farklılıklar, ilişkilerde de önemli bir çatışma kaynağı olabilir. Kadınlar, erkeklerin empati yapmadığını düşünebilirken, erkekler de kadınların sorunlarını “çözmeye” çalışırken duygu ve düşüncelerini görmezden geldiklerini hissedebilirler. Bu noktada, hal ve kelam arasındaki farkın iki cinsiyetin birbirini anlamaması noktasında nasıl bir engel oluşturduğunu sorgulamak oldukça önemli.

[color=]Forum Tartışması: Hal ve Kelam Arasındaki Çatışma Nasıl Aşılabilir?[/color]

Bu yazının sonunda size bir soru sormak istiyorum: Hal ve kelam arasındaki fark, yalnızca bireylerin içsel dünyalarını mı yansıtıyor, yoksa toplumsal cinsiyet rollerinin bir yansıması mıdır? Erkekler ve kadınlar arasındaki bu farklılıklar, ilişkilerde nasıl bir denge yaratabilir? Belki de toplumsal beklentileri bir kenara bırakarak, birbirimizi anlamaya çalışmak, bu farkı aşmanın anahtarı olabilir. Ne düşünüyorsunuz?
 
Üst